ADALA KANYONU
Salihli de buluştuk Jeopark koordinatörüyle, bu gün bize rehberlik yapacak. "Havalar düzeldi", "nasıyani, sadece kar kalktı ayaz yerinde". Demirci yolundan saptık Adala'ya.
Kız Köprüsü'nde aracımızdan indik 5 km kadar yürüyeceğiz dedi Erdal Hoca.
Eldivenler, bere, gocuk rüzgarlık, teçhizatlanmış sandım kendimi, acemi bir trekingciden ne beklenir. Yürüdükçe her bir teçhizatı not aldım; çikolata, sıcak çay için termos, su, bot, paçalık, yağmurluk, çakı, kibrit, fotoğraf makinesi olmazsa olmazı, hafıza kartı yedekli, ama tripod metalik de olmalı,…
İlk gördüğüm Suuçtu Şelalesi'ydi. "Gediz bu mu? Sicim gibi akıyor" Oysa Demirköprü Barajı Gediz'e gem vurmuş salsan çağlayacak 25 metreden dökülen Gediz. Benim tanıdığım Gediz piton yılanı gibi söğüt ağaçlı yağmur ormanlarının arasında kıvrılarak giderdi. Baharda baraj kapaklarını açıp çağladığını görürsem yüreğime su serpilecek bereketli toprakların kadim dostunun bu hali üzmüştü beni.
Kanyon duvarlarını, aşağıda ki Gediz'i, kanyon tabanını, görmek için patikamız kanyon uçurumuna bazen bir metre bazen elli santime yaklaşıyor kanyona paralel yürüyorduk. Macera arıyor gibiydim bu yaşda hayret. Patika dediğim asfalt değil elbette taş ve ıslak zeminden dolayı yer yer kaygan; takılsan taşa kaysan çamurda "hoppp (bir hayli zamandan sonra) çof" bu sesi aşağıya bir taş kaydırdık da öyle dinledik. Güzergah uzun ama yer yer muhteşem manzarayı sabitlemek, zamanı durdurmak için resimliyorduk.
Fotoğraflarımız üç renkli idi; gri kanyon duvarları, kahve söğüt dalları, siyah divlit lavları. (Baharda hele hele sonbaharda empresyonist ressamların tablolarını aratmayan renk cümbüşünü yaşamalı burada). Bir keskin dimdik duvar, dibinde simsiyah Gediz. Kış havasından değil siyahlığı, divlitlerden hiç değil, insanlar boyamış Gediz'i, taaa Uşak'tan beri.
Patikanın; sol yanı Gediz simsiyah sular, sağ yanında kapkara lavlar, ortasında maceracılar. Uzunca yürüyüşten sonra tam yerine gelmişiz düztaban olanları burada yürütmek lazım yumruk gibi taşlar ayakkabılarımın altından ayak tabanlarıma bağlanmıştı.
30 metre aşağıda taaa Murat dağından gelen Gediz, yanıbaşımızda lavlar Kula divlitlerinden akıp gelmiş. 15 bin yıl öncesinin genç divlitlerine, lavlarına, binlerce yıllık soğumuş tarih öncesine ayak basıyordum.
Divlitlerin uçsuz bucaksız görüntüsünde ürpertiler içindeyim.
Sanki yolumu kaybetmiş çaresizliğimin peşindeyim.
Nasıl yürüyeceğim lav çölünde karamsar seraplar,
Burada tabanlarıma batan kara mı kara taşlar.
Yaklaştıkça Adala'ya Divlit tepelerinin arasından gözüküyor minareler,
Kara taşlar, yapışık lavlar, kapkara dünya, umutlanan biz biçareler.
Öğle ezanında başlamıştı maceramız Kız Köprüsü'nden
İkindi sesi geliyordu Adala'da ki camilerin minarelerinden.
Umut bu olsa gerek gözükünce kırmızı kiremitli çatılar
Binlerce yıllık tarihten günümüze gelmiştik, kaybolmuştu patikalar.
Jeopark maceracı ruh: Gömülmüş yeraltı, yerin yüzü olmuş. Altı üste çıkmış kara bahtlı yanmış kayalar divlit denen ağızlı tepelerden. İnanası gelmiyor insanın yeraltını okusa da binlerce yıllık ayak izlerine bassa da. Küller tozlar püskürmüş metrelerce havaya ilk insanların yaşadığı buralara. Toprak, kül yağarken yağmur gibi inerken yeryüzüne; solgun yüzler, biçare umutlar, çıplak vücutlar, hüzün. Renkleri solmuş doğa, kapkara büsbütün. Umut daha anlam kazanmamış, renkler buraları boyamamış, pişmanlığın faydasızlığında koca bir insanlık tarihi geldi gözlerimin önüne.
Kaynayan sıcak toz toprak kül kıpkırmızı olmuşlar gökyüzünden yağarken, yeryüzünün kaynayarak akıp giden kızıllığı ile buluşuyordu. Gediz'in yatağında kızıl karalar akarken, çaresiz Gediz'in direnişi duman olup havada ki kırmızı küllere karışıyordu. Çatırdayan söğüt dalları, bir an da kapkara oluyordu ağaçları. Örtülüyordu her yan kızıl karalarla…
Dünyayı tanımamış kıyameti öğrenmemişler kaçarken mahşerden, binlerce yıllık ayak izlerini bırakıp gitmişler bastıkları küllerden. Uçarcasına koştukları kaçtıkları korkularından belli izler aralıklı aralıklı.
Jeopark, maceracı ruh buralıklı…
Azmi AÇIKDİL
Makalenin orjinal metni için tıklayın.