PREHİSTORİK FOSİL İNSAN AYAK İZLERİ
1954-1960 yılları arasında Gediz Irmağı üzerinde inşa edilen Demirköprü Barajı Anadolu prehistoryası için çok önemli bir keşfe de yol açtı. Barajın gövde dolgusu için toprak taşıyan kamyonlar boş dönmemek için Çakallar Volkanı çevresinde cüruf yükleyerek Salihli ve Turgutlu'daki biriket fabrikalarına nakletmeye başladılar. Araziyi yer yer 40 metreye ulaşan bir tabaka halinde örten volkan cürufları çimento yapımı ve binaların ısı yalıtımlarında da kullanılan bir hammadde olduğu için ocak açma ruhsatları alınıp cüruf çıkartılması giderek yoğunlaştı. Bu çalışmalar sırasında dozerlerin açtığı bir yamaçta cürufların altında kalıp fosilleşerek korunan insan ayak izlerine rastlanması güzel bir tesadüftü. Dönemin MTA görevlilerinin duyarlı girişimleri sayesinde çalışma durduruldu ve daha sonraları alan sit sahası olarak tescil edilip korumaya alındı. 1969 yıllı ve sonrasında yayınlanan makalelerle bu ayak izleri ve önemleri bilim dünyasına duyuruldu.
Çakallar konisinin güneyindeki gnays kayası zemini ince bir tabaka halinde kaplayan küçük tanecikli volkanik kül tabakasının üzerinde, sırtın güneyine doğru uzanan fosil ayak izleri ilk bulundukları dönemde yapılan tanımlara göre: Gediz Vadisine doğru yürüyen çıplak ayaklı iki yetişkin ve yamaç yukarı giden bir çocuğa aitti. Bunların yanı sıra bazı hayvan ayak izleri de tespit edilmiştir.
Prof. Dr. İlhan Kayan "Çakallar Volkanizması ve Fosil Ayak İzleri" başlıklı makalesinde bu konuda geniş bilgi verirken "İzlerin volkanizmanın ilk evresinde hafif patlamalarla çevreye savrulan ve volkandan yükselen su buharı ile nemlenen ince küller üzerinde çıplak ayakla yürüyen isanlar ve türleri belirlenemeyen hayvanlar tarafından bırakıldığını; bu sırada çevrede henüz şiddetli patlamalar olmadığını, Çakallar konisinin bugünkü şekli ile yükselmediğini, tam tersine koninin yerinde bir çukurluğun (maar) bulunduğunun söylenebileceğini, koni çevresindeki piroklastik malzemenin dağılışının bu izlenimi verdiğini" belirtir.
Ayak izlerinin üzerinde yer aldığı 5-10 cm. kalınlıktaki ince tanecikli kül örtüsünün üzerinde yüründüğü zamanda kuru ya da gevşek bir çamur durumunda bulunmadığı, patlama sırasında çıkan su buharı ile nemlenen hafifçe pekişmiş bir katman özelliğinde olduğu izlerin kalıplarından anlaşılmaktadır. İzler üzerinde yağmur ve su akıntılarından kaynaklanan aşındırıcı bir etki görülmemektedir. Bu nedenle izlerin üzeri daha sonraki patlamalar sırasında çevreye yayılıp izli kül örtüsünü kaplayan bazaltik lav cürufları ile kaplanıncaya kadar çok uzun bir zaman geçmemiş olmalıdır. İzleri örten cüruf parçacıkları genelde 1-2 cm. gibi küçük boyutları ve süngerimsi çok hafif yapıları nedeniyle ayak izleri üzerinde herhangi bir pişirerek sertleştirme etkisi yaratmamıştır. Bunu takip eden süreçte Çakallar Volkanı'ndaki patlama ve katı madde püskürtme evreleri aralıklarla fakat giderek artan şiddetle devam etmiş ve Çakallar konisi yükelmiştir.
Bazı yayınlarda sadece Çakallar konisinin güneybatısındaki sırtın yamaçlarında bulunan ayak izlerinden söz edilir. İlk açığa çıkartıldıklarında 200 kadar olduğu belirtilen ayak izlerinin 60 kadarı MTA Müzesine nakledilmiştir. Bir tanesi Manisa Müzesinde ve bir tanesi Salihli Kent Müzesinde bulunmaktadır. Ayrıca birçok ayak izinin kaçak olarak çıkartıldığı ve bunlardan birkaç tanesinin yurtdışındaki müzelere satıldığı da bilinmektedir. Arazide başka ayak izlerinin bulunup bulunmadığı merak edilen bir sorudur. Çakallar konisinin güney eteğindeki cüruf ocağının baraj gölüne bakan dış yamaçlarında da ayak izleri bulunduğu, bunların üstünün ocak işletilirken açıldığı fakat daha sonra dik yamaçtan kayan cüruflarla kapandıkları kayıtlıdır. Yöre halkı da "arazinin güney doğusunda, baraj gölünün hemen kenarında bulunan ayak izlerinden söz edip bunların su seviyesi alçaldığında açığa çıktığını" anlatır. Bazı yayınlarda "izlerin volkanın patlamasından korkup kaçan insanlara ait olduğu ifade edilir". Ancak 41-42 ayak numarasına sahip izlerin 50-60 cm olan adım aralıkları rahat ve endişesiz bir yürüyüş temposunu göstermektedir. Bu nedenle volkanın oluşumundaki hafif kül püskürtmelerine alışık olan iki insanın muhtemelen yiyecek veya su arayışı ile Gediz Vadisine doğru gittikleri düşünülebilir.
İzlerin tarihlenmesi ile ilgili olarak 250 bin yıl ile 10-12 bin yıl önceleri gibi uzun zaman aralıkları olan farklı öneriler getirilmiştir. Ozansoy başkanlığındaki MTA ekibi antropolojik özellikler ile Gediz Vadisi'ndeki akarsu şekilleri ve bunların volkanik çakıl içeriklerini göz önüne alarak ayak izlerini günümüzden 250 bin yıldan az öncelere tarihler. Ancak Prof. Dr. İlhan Kayan jeomorfolojik incelemeler ve radyometrik değerlendirmelere dayanarak en fazla 12-10 bin yıl öncelere ait olabileceklerini öngörür. Doç. Dr. Engin Akdeniz'in ayak izlerini yakınındaki Kanlı Kaya'da tespit ettiği Mezolitik Çağ'a ait, oldukça iyi korunmuş kaya resimleri bu görüşü doğrulamaktadır.
Fosil ayak izleri hem çok nadir hem de çok değerli buluntular. Çakallar ayak izleri Türkiye'de bilinen tek örnekler. Dünya genelinde de Fransa, İtalya, Macaristan, Tanzanya ve Amerika Birleşik Devletleri'nde yerinde korumaya alınmış fosilleşmiş ayak izleri bulunmakta.